18 Şubat 2010 Perşembe

İNSANLARINI YUTAN NEHİR



nürnberg, istanbul’da doğup büyümüş bir insan için küçük, sessiz-sakin, hatta can sıkıcı derecede güvenli bir şehir. istanbul ehlileştirilmemiş, asla da ehlileştirilemeyecek bir bengal kaplanı olsa nürnberg ittire kaktıra sırnaşık bir iran kedisi olabilirdi. ama eğri oturalım, doğru konuşalım: kim kaplan kafesine girmeyi kucağına tırmanan kediyi okşamaya yeğler?

insan hayattaki güzel, daha doğrusu rahat şeylere çok kolay alışıyor. nasıl cebine para girmeye başlayan adam önceden lüks, hatta saçmalık olarak gördüğü şeyleri kolayca hayatının “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” birer parçası haline getiriyor, bir anda fakirleşense on yıllarca eski yaşam standardının anısıyla yaşıyorsa; meyhanede kafayı çektikten sonra “kıçımı keserler mi” diye düşünmeden sallana sallana eve gitmenin hazzı, istanbul’da gece-gündüz götünü tuta tuta yürümeye alışmış bünyeye ilaç gibi geliyor. ben de herhalde buradaki güvenli yaşamıma alışmış olmalıyım ki, istanbul’da yaşarken okumadan geçeceğim üçüncü sayfa haberi olacak olaylar içimi karartır oldu.

her şey bizim mahalleden göz ucuyla tanıdığım norbert kinder’in 2008 martında ortadan kaybolmasıyla başladı. bütün şehir kayıp ilanlarıyla donatıldı, binbir türlü spekülasyon, tanıkların birbirini tutmayan ifadeleri. Kimisi körkütük sarhoş olarak gördüğüne emindi norbert’i, bir diğeriyse ayık olduğuna yemin ediyordu. taksiye bindiğinde hemfikirdi tüm şehir, ama nasıl indiği konusunda uzlaşamamıştı. “sağa çeker misin usta?” mı demişti, yoksa kavga mı etmişti taksi şoförüyle? parayı ödemiş miydi, yoksa ödememiş miydi? bilmiyorum. Bütün bunların çok da önemi kalmamıştı: kaybolmasından bir ay kadar sonra şehri ortadan ikiye bölen pegnitz nehri’nde cesedi bulundu kinder’in. mart ayında kaybolup nisan ayında pegnitz’de bulunan ikinci cesetti norbert’in bedeni ve her ikisinin de kaza sonucu nehre düşüp bir buçuk metre derinliğindeki suda boğulduklarını açıkladı polis. insanın içinde garip bir his bırakarak unutulmaya terkedildi konu.

komşunuzun başına ne geldiğini medyadan takip ettiğiniz, medyanın iç dinamiklerinin “aktüel olduğun kadar habersin” kuralını doğurduğu bir toplumda başka türlüsü beklenemezdi zaten. norbert’in cesedinin bulunmasından tam yetmiş beş yıl önce dememiş miydi nazım hikmet “en fazla bir yıl sürer yirminci asırlılarda ölüm acısı” diye? yirmi birinci asırda nürnberg’de zaman daha hızlı akıyor 1933 kışında bursa mapushanesindekinden: bir ayı bulmadı norbert’in yaşadığını da öldüğünü de unutması nürnberger nachrichten okurlarının. maktülün anısı nürnberg’in bahar yağmurlarına karşı koyamayan kayıp ilanlarından uzun yaşamadı şehrin kollektif hafızasında.

bir buçuk yıl geçecekti pegnitz çevremden bir insanı daha yutana kadar. 26 yaşındaki maya pikowski kayıptı bu kez.

resmini ilk gördüğümde sanki tanıyormuşum gibi gelmişti, gerçi almanca’da “allerweltsgesicht” denen türden insana – hiç görmemiş olsa da – inatla tanıdık gelen bir yüzü vardı maya’nın. sonradan öğrendim, hiç tanışmamışız. yakın arkadaşlarımın çocukluk arkadaşıydı. insanların çabalarına, bir umut kırıntısına tüm güçleriyle sarılmalarına tanık oldum, yardım etmek istedim, elimden bir-iki ayak işini halletmekten fazlası gelmedi. polisin noel tatiline genç bir insanın hayatından çok daha fazla önem verdiğini gördüm. jöleli saçlı, maya’dan birkaç yaş büyük polisin, çektiği kısa filmlerde, yazdığı hikayelerde inatla karamsar, bunalımlı, uyuşturucu bağımlısı bir kadın görmesi üzdü beni. karanlıktı maya’nın çektiği filmler ve mutlu sonla bitmiyordu hikayeleri. ben de film çeksem, benimkiler de karanlık olurdu diye düşündüm ve kesinlikle mutlu sonla bitirmezdim hikayelerimi.
bir buçuk ay yırtındı yakınları, bir buçuk ay bekledik ve umut ettik. ve yine bir buçuk ay polis maya’yı aramamak için elinden geleni ardına koymadı. bir buçuk ayın sonunda kalbi atmayan, yaşamın çoktan terkettiği bir beden çıkarıldı pegnitz’ten. kafasına yeşil bir torba geçmişti. polisin cinayet olasılığının olmadığını açıklaması o kadar kısa sürdü ki, kendi dalında mutlaka bir dünya rekoruydu. genç kadının canlısını aramak istemeyen polis, ölümünün ardından hiç zaman kaybetmek istemiyordu. “güzel maya intihar mı etti?” yazacaktı nürnberger nachrichten. maya ölmüştü, ama dünya hala dönüyordu; maya’nın bir daha asla karanlık filmler çekemeyecek olması ya da kendi kısa hikayesinin de mutsuz sonla bitmesi değil, aktüel ve sansasyonel olmasıydı önemli olan.

maya: ben film çekemem, hikaye yazamam, ama senin için bunu yazdım...

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...