30 Temmuz 2010 Cuma

BİLMEK VAR, BİLMEK VAR


bilmenin iki türü olduğunu düşünüyorum. biri saf teorik olarak bilmek, diğeriyse kendi deneyimlerinden sonuç çıkararak bilmek. tabii bu iki tür de gerçek yaşamda saf halleriyle bulunmuyor. ne kendi deneyimlerinizle harmanlamadan kitabi bilgiyi gerçekten kavramanız olanaklı, ne de deneyimlerinizi teorik bilginin süzgecinden geçirmeden algılamanız. ancak saf teorik bilgi ve deneyim sonucu edinilen bilgi birer ideal tip oluşturuyor ve bu iki kutba tam olarak yerleşmese de, ikisinden birine oldukça yaklaşan sayısız örnek var.

örnek vermek gerekirse; marx ya da başka bir düşünürün eserlerinde "yabancılaşma"yla tanışmakla, her gün bir hangarda kolileri oradan buraya taşırken yaptığının ne anlamı olduğunu bilmediğinin ya da yaptığının anlamsızlığının bilincinde olmak arasında büyük bir fark var.

kendimi bildim bileli ezilmenin, sömürünün, adaletsizliğin karşısında oldum. (bu tabii hiç "eşeklik" yapmadım demek değil.)oturduğum yerden bir şeyleri beğenmemek de değildi üstelik benimkisi, elimden geldiğince mücadele de ettim hayatımı(zı) her yandan kuşatan pisliğe karşı. ama bilişim çoklukla teorikti.

demek istediğim, insanların ezildiğini, sömürüldüğünü yalnızca kitapta okuduğum değil. işlevini yerine getiren en azından bir gözü ve bir kulağı olan her insanın - farkına varmak istediğinde - göreceği, duyacağı şeyleri gördüm, duydum. ki kimsenin de "ben hiç ezilmedim, haksızlığa uğramadım" deme şansı olduğunu sanmıyorum.

ama insanlara farklı değerler atfeden bir toplumda kendi seçmediğim nedenlerle "değerli" oldum çoğunlukla: istanbul türkçesi konuşan, "beyaz türk", orta sınıf kültürü almış, erkek ve heteroseksüeldim.

ne zaman ki bazı bilgilerimi hayatın içinde sınayarak onaylama, geliştirme ya da yanılgılarımı bir kenara bırakma şansı elime geçti ve ben o şansı kullandım, bilgimle kurduğum ilişki, biliş biçimim farklılaştı.

almanya'da "beyaz türk" olmanın pek bir anlamı yok örneğin, göçmen olmak çok önemli bir deneyim oldu benim için. (almanya'da türkiye kökenli göçmen olmak yalnızca herhangi bir göçmenlik de değil üstelik.) yalnızca ırkçılığın nasıl bir şey olduğunu kavramak açısından değil. her "aslında öyle demek istemedim"li belirtmenin, her "masum" ırkçı şakanın nasıl insanın etine işlediğini görmek; örneğin "ibne"yle "başka erkeklerle cinsel ilişkiye giren erkek" değil de, basbayağı "karaktersiz" kastedildiğinde kolay kolay bir eşcinselin pek öyle "aman benimle bir ilgisi yok" diyemeyeceğini içimde hissetmeme yol açtı.

bürokrasi hakkında yüzlerce sayfa okuyup da anladığım, düşündüğüm şeyleri, çalışırken yaptığım bir şey bürokrasi labirentinde anlamsızlaştığında daha bir anladım, tekrar ve daha iyi düşündüm.

teorik bilginin yaşamın içinde edinilen bilgi karşısındaki iktidarı; iddia edildiği gibi hayatı rasyonalize etmeye, mantık çerçevesinde analiz etmeye ve yeniden örgütlemeye değil, teorik bilgiyi tekelinde bulunduranların diğer insanlar üstündeki iktidarını sürdürmeye yarar.

bu iktidarın karşısına sokakta "dokunabildiğin" bilginin "üstünlüğü"nü dikmekte de değil sorunun çözümü. çünkü her iki biliş biçimi de kendi başına eksik kalıyor.

derdimiz "düşünenler" ve "yapanlar" ayrımının ortadan kalkması olmalı; her insanın iki tip bilgiyle de mümkün olduğunca çok ilişkilenmesi...

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...