27 Ekim 2010 Çarşamba

KISA KISA - SON SÖZ


uzunca bir istanbul ziyaretini sonlandırıp "memleket"e, nürnberg'e döndüm. çeyrek asıra yakın yaşadığım istanbul'da üç hafta geçirdim, son günlerde nürnberg'e dönme arzusu ruh halimi belirlemeye başladı. bunu da, insanın hayatının "normalite"sinin ne kadar hızlı değiştiğine dair bir ilginçlik olarak kaydedelim.

istanbul'da birçok eski dostu görebildim. hem geçirdikleri dönüşümü, hem de aynı kalan özellikleri gözlemlemek ilginçti. eski dostların yanında almanya'da olduğum sürede gelişen internet tanışıklıklarını gerçek hayata taşıma şansına eriştim: los lunes al sol'un "daimi konuk yazar"ı gand, blogda da güneşli pazartesiler hakkında bir yazısını yayınladığım hemzemin.net'ten fikir, antidoto, kiya ve daha birçok isimle muhabbet ettik.

tabii görmek isteyip de göremediklerimin sayısı - her zaman olduğu gibi - görebildiklerimden çok oldu. herhalde üç günlüğüne de gelsem, üç aylığına da bu durumda değişen bir şey olmayacak. her istanbul'a gelişimde zaman ayırıp görüşemediğim, bana bozulan arkadaşlarımın sayısında bir artış oluyor. hiç gelmeyinceyse kimse bozulmuyor. böyle devam ederse çözüm istanbul'u tümden boykot etmekte.

"apaçi", "çemkirmek" gibi sözcükler eskiden yoktu, şimdi varlar. hayat ne kadar boktan gelişiyorsa, dil de o kadar boktan gelişiyor. biri fildişi kulelerinde türkçe'yi korumayı ve "güzelleştirme"yi hedefleyen tdk ve şürekasına kulelerinden çıkıp hayatı güzelleştirmeye dair bir şeyler yapmaları gerektiğini anlatsın lütfen...

dildeki dönüşüm kuşkusuz "apaçi" ve "çemkirmek"le sınırlı kalmamış. dev bir inşaat alanı olarak düşünülebilecek istanbul'da "kentsel dönüşüm", "mutenalaştırma", "nezihleştirme" vs. kavramlar da solun siyaset diline girmeye başlamış. "kentsel dönüşüm" tartışmalarının tophane saldırısının ardından yoğunlaşmaya başlamış olması da ilginç bir gelişme: bir yandan express ve bir+bir'de sanatçıların, hatta alternatif sanatçıların bu süreçte oynadıkları rolün de mercek altına alınması olumlu örneğin, diğer yandan yalnızca insanların yaşadıkları mahallenin pahalılaşması sonucu yapısal bir zorla şehrin dışına itilmeleriyle açıklanamayacak bir şiddetin meşrulaştırılması tehlikesi de yok değil. ne zamandır nürnberg'de yaşadığım mahallenin, gostenhof'un yaşadığı dönüşüme dair yazmak istiyordum, fırsat olmamıştı. mümkün olursa önümüzdeki günlerde yaşadığım sokakta heykel ya da resim satın almanın domates ya da ekmek almaktan daha kolay hale gelmesini, çok değil birkaç yıl önce ödediğim kiranın dahi bugün hayal haline gelmesini - belki de istanbul'la paslaşarak - yazacağım.

kitlesellik açısından bir gözlem yapma şansım olmadı, ama solun türkiye'de gündemi belirlemek, insanların yaşamına temas etmek anlamında bu kadar güçsüz olduğu bir dönem hatırlamıyorum. umarım bu "bitiş" yeni bir başlangıcın, dogmatik olmayan bir solun doğumunun habercisidir. bu konuda almanya'dan umut etmekten başka yapabilecek fazla bir şeyim yok ne yazık ki...

3 yorum:

Antidoto dedi ki...

O zaman sıra bizde. Biz gelelim de sen ev sahibi ol bakalım bu sefer :)

outlaw dedi ki...

ben hep bekledim, gelen giden olmadi... :-)

Antidoto dedi ki...

Deme böyle hacı..Bir gün ansızın........:))

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...