18 Ocak 2011 Salı

"ARAP 68'İ" Mİ?


almanya'da günlük yayınlanan sol gazete junge welt'in fransız sömürgecilik ve mağrib tarihçisi benjamin stoja'yla kuzey afrika'daki isyanlar üzerine yaptığı söyleşiyi ilginizi çekeceğini umarak türkçe'ye çevirdim.

kuzey afrika haftalardır ciddi sarsılmalara sahne oluyor. bu isyanların nedeni nedir?

şu anda yaşadığımız isyanlar, dünyanın genelini, ama özellikle akdeniz bölgesi'ni ve tabii dolayısıyla mağrib'i de etkisi altına alan ekonomik krizin sonucu. belirleyici olan; krizin, cezayir, tunus ve fas gibi ülkelerde ciddi anlamda demokrasiden yoksun rejimlerin gölgesinde ortaya çıkmış olması. bu sebepten, bölgedeki insanların ekonomik kriz karşısında kendilerini çaresiz ve izole edilmiş hissettiğini söyleyebiliriz, çünkü ülkelerindeki kurumlar yalnızca iktidarlarını korumayı düşünüyor ve bu durum çoğunlukla uzun zamandır böyle.

isyanların öznesi kim?

özellikle cezayir gittikçe bir kent toplumuna dönüşüyor. ancak kentleşme süreci, önemli merkezlerin çevre nüfusunu şişiriyor ve sosyal düzlemde, artan iş ve barınak talebi gibi, çok çeşitli sonuçlara yol açıyor. başkent haricinde ülkenin hiçbir yerinde akşam saat sekizden sonra yapacak bir şey yok. böyle bir bağlamda yirmi yaşında olmak kesinlikle hiç de kolay değil. mağrib toplumlarını etkileyen şeylerin hepsinin islam dinine dayandığını düşünmemek gerek. modernite, cezayir'de etkisini gittikçe arttırmakta ve cezayirliler'i sürekli yeni sorunlarla karşı karşıya bırakmakta. 70'li yıllarda doğum oranı kadın başına hala 6-7 çocuk düzeyindeydi. bugün 2 çocuk düzeyine ulaştık. bu, insanların başka bir şey düşünmeye başladığı anlamına geliyor: bir ev ve düzgün bir iş sahibi olma arzusu önplana çıkıyor.

cezayir'deki abdelaziz bouteflika rejimi, tarihinde ilk defa huzursuzluklarla ve isyanlarla boğuşmuyor. bugünkü isyanlarla 80'lerde ve 90'larda olanları karşılaştırır mısınız?

özneleri harekete geçiren politik sistemin tıkanmış olduğu duygusu, tüm bu isyanların ortak noktası. yeni nesil, iktidara ulaşan bütün yolların tıkalı olduğunu ya da basitçe kendilerini ilgilendiren kararlar hakkında söz söyleme haklarının olmadığını düşünüyor. ama sefaletin sosyal bir karakteri de var. cezayir'de olduğu gibi fas ve tunus'ta da üniversite mezunları, kaderlerinin eninde sonunda işsizlik olacağından büyük ölçüde eminler. yirmiyle otuz yaş arasındakiler, yüksek öğrenim görebilmek için büyük fedakarlıklarda bulunmak zorunda kaldılar ve sonuçta somut bir perspektifleri olmadan ortada kalmış durumdalar. aynı zamanda körfez devletleri gibi diğer arap ülkelerinin durumunu ve oradaki gençlere çok daha büyük şanslar sunulduğunu ya da çin ve brezilya gibi ülkelerin yükselişlerini görüyorlar. 

eylemlerin örgütlenmesinde, bilgisinin yayılmasında ve koordinasyonunda cep telefonu ve internet gibi modern iletişim teknolojileri önemli bir rol oynuyor. bu durum, toplumsal kontrolün bu kadar baskın olduğu devletlerde yeni bir moment mi?

kesinlikle. ekonomik küreselleşmeye kültürel ve toplumsal bir dönüşümün eşlik ettiği olgusunu görmezden gelemeyiz. mağrib gençliği, internet üstünden ya da avrupa'da yaşayan akrabalarının aracılığıyla tanıdığı dünyadan paylarını istiyor. kültürel tüketim, müzik ya da "stil"ler söz konusu olduğunda, akdeniz bölgesi'nin geçtiğimiz yıllarda gittikçe küçüldüğünü söyleyebiliriz.

gençler küreselleşen dünyada yetiştikleri ölçüde hem ekonomik açıdan, hem de başka şeylere erişim açısından daha iyi bir yaşam istiyorlar. ve tıkanmış politik gerçekliklerine, kitlesel işsizliğe ve otoriter karakterli bir kültür iklimine tosluyorlar.

kimi gözlemciler, etkileri ürdün'e ve lübnan'a kadar ulaşan bu eşzamanlı isyanlar karşısında şimdiden bir "arap 68'i"nden bahsediyorlar. sizce bu değerlendirme abartılı mı?

kuzey afrika'da egemen olan siyasetçilerin ve siyasi partilerin, bu ülkelerin toplumları tarafından gittikçe artan biçimde birer pranga olarak görüldüğünü söyleyebiliriz. kamusal alanda temsil edilmeyen ve bu hakkı her ne pahasına olursa olsun kazanmak için mücadele eden nesiller ve gereksinimler var.

2 yorum:

umutation! dedi ki...

üzücü olansa bin ali'nin ülkeden kaçmayı başarması.

halkı yıllarca sömürüp, yargılanmadan, cezasını çekmeden başka bir ülkeye sığınabilmesi de ayrıca saçma.

türkiye için de korktuğum şey budur. şu an avunduğum tek şey bir gün yaptıklarının cezasını çekecekleri düşüncesi çünkü.

outlaw dedi ki...

suudi arabistan'ın geçmişten gelen sabıkası var o konuda zaten, daha önce de idi amin'e de kucak açmışlardı.

bence insanların özgürce ve insanca yaşayabilmeleri egemenlerin günlerini görmesinden çok daha önemli. motivasyonumuzun, hayatımızı cehenneme çevirenlerin cezalandırılmasından önce kendi hayatımızı güzelleştirmek olması gerek.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...