23 Ocak 2011 Pazar

GEÇ KALMIŞ BİR VEDA


ali sami yen... istanbul’un korna sesleri, egzos dumanı, bağırtısı çağırtısı ve keşmekeşiyle belki de en sevmediğim, en sevilmeyecek yerinde, mecidiyeköy’de bir beton yığını. maç olmayan günlerde şehrin yabancısı olan birisine “işte burası bizim stadımız” diye gösterirken insanın içini kibirden başka her duygunun kaplayabileceği, sarı-kırmızı boyaları yer yer dökülmüş eski bir beton yığını. güzel mi? güzel, hem de çok güzel...

çünkü güzellik bakanın gözünde. ben, ali sami yen’i güzel olduğu için sevmiyorum; ali semi yen, ben onu sevdiğim için güzel... neuchatel xamax’ı 5-0 yendiğimiz o günde tanju ceza alanının solundan girip, prekazi köln’de monaco’ya o unutulmaz frikiği atana dek hayatımın en güzel golü olacak vuruşu ali sami yen’de yaptığı için güzel. saçı başı birbirine karışmış uğur’u, “hakem, amına koyayım hakem” diye bağırışı aklıma bir daha asla çıkmamak üzere kazınmış uğur’u, medya unutmamızı ister gibi adını anmasa da unutmayacağım, unutamayacağım için güzel ali sami yen. bir kez olsun “cehennem”imizi yaşayan  on yıllar sonra bile o atmosferi unutamadığı için çok güzel. ve hayrettin, romario’nun aşırtmasını tutarken soğukkanlılığıyla bir an için simoviç’i anımsattığı... yenilmez denen devler ali sami yen’i gördüklerinde kireç  gibi bembeyaz kesip maçı daha başlamadan kaybettiği için... yusuf’la ismail fenerbahçe’ye karşı çıktığımız her derbide kırmızı kart gördüğü,  ve tabii ki prekazi ayağını o çimlere bastığı için... simoviç’in elinde türk bayrağıyla sahayı turlaması bugün dahi aklımdan çıkmadığı, ilginç bir şekilde beni rahatsız etmediği, aksine içimi çocukça bir sevgiyle kapladığı için güzel ali sami yen...

ve ali sami yen, insan tribüne çıkan merdivenleri itiş kakışta dedesinin bacaklarının arasında tırmanıp yeşil sahayı hayatında kapalıdan ilk kez gördüğü anı yalnızca bir defa yaşayabileceği için bu kadar güzel.
yıllar sonra prekazi’nin içimde bıraktığı boşluğu hagi’nin kapladığı o güzel günler bir daha geri gelmeyeceği için; hayatımda maç bitmeden çıkmayı düşündüğüm yegane günde real madrid’i 2-0’dan 3-2 yendiğimiz için ve hatta chelsea’den yediğimiz beş golün hatırına bu kadar güzel.


kim bilir, belki de hagi kramponlarını bir daha giymemek üzere çıkardığı zaman içimde oluşan boşluğu hissetmemek için ben de taraftar olarak jübilemi yaptığım an, bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, olamayacağını bildiğim için.

ali sami yen ruhu mecidiyeköy’ü terkedip bize bir daha eşlik etmeyeceği, inşaat makinalarının çelik dişlerine kurban edilip, çocukluk anılarımın üstünde kapitalizm dininin tüketim çılgınlığı tarikatının bir tapınağı yükseleceği  için; prekazi, ali sami yen’i çok sevdiği , o sihirli ince bacaklar “uzaydan gelmiş yeni stad”ın çimlerine asla basmayacağı, her şeyden önce ben bir daha çocuk olamayacağım, bir daha hiçkimseye prekazi’ye olduğu gibi bakamayacağım, hiçkimseyi prekazi’yi gördüğüm gibi göremeyeceğim için çok güzel ali sami yen...

birgün arena’nın çimlerine bir çift bacak basacak ve o bacaklara bir çift göz bakacak. o bir çift gözün sahibi bir çocuk olacak. o çocuk baktığı bacaklarda sihir görecek. işte o çocuk için arena güzel olacak, hem de çok güzel. ama ne o bacaklar aşağıya düşmüş çoraplarıyla prekazi’nin ince bacakları olacak, ne de o çocuk ben olacağım.

yıkılmasın ali sami yen, yıkmalarına izin vermeyin... birgün koltuklarını sökün ali sami yen’in; işte o zaman 50 bin kişi sığar, ayakta ve omuz omuza bir maçı daha alır sahadakilerle beraber. hem, kim bilir, belki aranızda yine ben de olurum... ve olmaz demeyin, olur, kesin prekazi de oynar o gün...  

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...