12 Ocak 2012 Perşembe

KISA KISA: DURUM RAPORU


bloga daha sık, belki biraz daha "ağır" konularda yazmak istiyorum. ancak günlük hayatın üstümde kulaklarımı uğuldatacak bir basınç oluşturması şimdilik engel oluyor. (esneyince geçmeyen bir basınç bu!) şu an itibariyle işsiz ve parasızım. evsizliğe ise bir hafta kaldı. bu koşullarda blog, öksüz kalmasa dahi, ister istemez ikinci plana atılıyor.

almanya'da polisin yıllardır araştırır gibi yaptığı "döner cinayetleri" çözüldü. cinayetlerden ve daha birçok eylemden sorumlu olan "nasyonal sosyalist yeraltı" örgütü ve alman devletinin aktif-pasif işbirliği hakkında birikim'e yazdım. yazıya buradan ulaşabilirsiniz: "döner cinayetleri" - almanya'da naziler ve devlet.

3-5 şubat tarihlerinde, hamburg üniversitesi'nde gerçekleştirilecek olan "kapitalist moderniteye karşı alternatif konseptler ve kürtlerin arayışı" başlıklı konferansa gideceğim. konuşmacılar arasında antonio negri ve kürt hareketi'nin en önemli güncel teorik referanslarından biri olan murray bookchin'in sağ kolu janet biehl, israil'in gazze ablukasını delmek için yola çıkan ve saldırıya uğrayan mavi marmara'nın yolcularından, sol parti üyesi (ve eski milletvekili) profesör norman paech, profesörlüğü bırakmasından bu yana şiddet karşıtı anarşist dergi "graswurzel revolution"da yazan alman siyaset bilimci wolf-dieter narr (ve araya nasıl kaynadığını anlamadığım nuray mert de) var. arundhati roy ve immanuel wallerstein ise konferansa birer mesaj göndererek katılacak. katılmak isteyenlerin bu adrese mail atarak rezervasyon yaptırması gerekiyor: networkaq@gmail.com (bildiğim kadarıyla kalacak yer konusunda da yardımcı oluyorlar.)

sel yayıncılık, arthur schopenhauer'in "eristik diyalektik - haklı çıkma sanatı"nı yayımlamış. schopenhauer, tecrübeli (ve sinsi) tartışmacıların, rakiplerini alt etmek için başvurdukları ayak oyunlarını, özünde bir tartışmama bilgisi olan "haklı çıkma sanatı"nı çok güzel ortaya koyuyor. alın, okuyun, faydalanın derim.

ece temelkuran'ın işten çıkartılması; türkiye'de, türkiyeli ne kadar solcu varsa, hepsini bir şekilde meşgul etti. anaakım medyada yazılabileceklerin, söylenebileceklerin sınırının yeniden çizilmesi (ya da varolan sınırın üstünden bastıra bastıra geçilmesi) anlamında önemsiz bir olay değil tabii. ancak, ece temelkuran'a üzülen solcuları anlamak da kolay değil benim açımdan. işten çıkartılmadan önce çalıştığı son ayın maaşı, tahmin ediyorum, benim almanya'da bir yıl geçindiğim paraya denk. işim gücüm yok, ece hanım'ın, temizlikçisinin bir aylık maaşını yeni (ve muhtemelen ihtiyaç duymadığı) ayakkabılara yatıramayacak olmasına mı üzüleceğim? o, bana üzülsün.

peter weiss'ın başyapıtı "direnmenin estetiği"ni türkçe'ye çevirebilir miyim acaba diye düşünüyordum. ama kitap zaten 2005'te türkçe'ye çevrilmiş (ve çoktan tükenmiş bile). bir yerden elinize geçirebilirseniz kesin okuyun. kitabın tanıtım yazısından: “peter weiss’ın romanı 1937-1944 arasındaki antifaşist direnişi ve bu direnişin içinde yer alan gerçek kişilerin öykülerini/yaşantılarını merkez alarak, tarihi antik yunan’dan bu yana sanat ve siyaset düzlemlerinde isimsiz bir ben anlatıcının (sınıf bilincine sahip aydın bir işçinin) bakış açısıyla yeniden kuran bir metin. direniş motifi çerçevesinde solun tarihinin, yazarının sözleriyle 'sosyalizm adına yapılmış hatalarla' hesaplaşılması ve sanatın toplumsal işlevinin sorgulanması metinde iç içe geçen iki temel düzlem. roman, metin kişilerinin öyküleriyle sınırlı kalmayıp sanat ve siyaset tarihinin de temel sorunlarını karakterlerin perspektifinden yansıtarak gündeme getiriyor. bu bakımdan tarihsel /toplumsal gerçeklik metne, karakterleri dolayımlı olarak belirleyen bulanık bir fon gibi değil, doğrudan doğruya entelektüel bir tartışmanın konusu olarak giriyor.” (ben, haddim olmayarak, kitabın adını "direnişin estetiği" olarak çevirmeyi tercih ederdim. ama çağlar tanyeri ve turgay kurultay, kitabın yalnızca birinci cildini değil, tamamını çevirerek çok ağır bir işin altına girmişler, "direnmenin estetiği"ni türkçe'de de okunabilecek olması sevindirici.)

fatih terim başında olduğu sürece galatasaray taraftarlığımı tatil ettiğimi söylemiştim. ama maçları izliyor ve takım kazandıkça seviniyorum. elimden geldiğince tükürdüğümü yalamamak için direniyorum. kendimi, bin kere tövbe edip, yine içmeye başlayan alkolikler gibi hissediyor, hafiften utanıyorum.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...